ÇAY İÇERKEN UYANANLAR, SEVİŞİRKEN UYUYANLAR
Yaş ilerleyince hayatın kıymetini daha iyi anlıyor insan…
Mesela keyif duygusu oluşuyor… Yaşamış olmak için değil de, daha çok keyif alacağı eylemleri yapmaya özen gösteriyor… Attığı adım, söylediği söz, hissettiği duygu ya da uyguladığı eylem daha bilinçli oluyor…
Öyle ki yaşanmışlıklar arttıkça, çay içmenin şekli bile değişiyor insanın zihninde… Çayın bile farkındalığını fark ediyor…
Çay deyip geçme hemen! Örneğin demlenme aşaması var bunun… Suyun kaynayıp, çay ile birleşmesi sırasında kurduğun hayalleri bir düşünsene… Söyle bana, hangi gün o çayı demlerken aklından geleceğe dair fikirler, hisler, hayaller geçmedi?
Mesela bu yazıyı okurken, bir oyun oynayalım zihninde… Yeni demlenmiş çayı ince belli bir bardağa koyduğunu düşün, aldığın ilk yudumu hisset… Ne de güzel geliyor, tadı ve kokusu öyle değil mi? Hele ki yanında hoş sohbet edebileceğin biri var ise çayın tadı, daha da lezzet veriyor… İşte o an, gelecek günler için geçmişi düşünüp, tebessüm edeceğin yeni anılar ekliyorsun yaşanmışlıklarına… Keşke her anı, bu farkındalık ile yaşayabilsek…
Hele ki bardağında çay bittiğinde, sohbet arkadaşın sen istemeden kendi elleri ile tazeliyor ya çayını… O nasıl bir keyif… Sen istemeden dahi senin için bir şeyler yapmak isteyen, senin huzurlu ve keyifli olman için emek veren birinin olduğunu bilmek duygusunun ötesinde daha ne olabilir ki?
Bazen de bir çay sohbeti sırasında etrafımda edilen sohbetlere biraz kulak kabartıp, yaşanan ilişkileri gözlemleyince hayatlar arasındaki farkı görüyorum…
Bazı insanlar çay ile uyanırken, bazıları ise sevişirken bile uyuyorlar…
Onları da anlıyorum… Günümüzde hayat öyle hızlı akıyor ki, o döngünün çarkına zihnimizi kaptırdığımız takdirde bizim ile beraber her şey hızlanıyor… Yediğimiz yemek fastfood oluyor, giydiğimiz kıyafet hazır giyim oluyor… Bu şartlar altında şampuan reklamlarının “yıka ve çık” sloganı kullanmasına şaşırmamak lazım…
Hayatı idame ettirebilmek için hızlandıkça, insan olduğumuzu ve insanlığımızın hak ettiği duyguları unutmaya başlıyoruz… Hatta sevişmeler bile hızlanıp, sevişme eyleminin yerini boşalma eylemi alıyor… Uyuyanlar, eylem halinde iken sevdiğinin ellerine dokunmak, gözlerinin içine bakmak, nefesini hissetmek, onun coşkusu ile coşmak, sakinliğinde dinlenmek yerine kendi bencilliğinde boşalmasına odaklanıyor… Hal böyle olunca şampuan sloganı “yıka ve çık” iken, cinselliğin sloganı “gir ve boşal” a dönüşüyor…
Oysa biraz durup düşünsek, kelime kökleri bile yaşadığımızın ne olduğunu anlatıyor anlamak isteyene… Sevişmek; sevmek yani sev’den geliyor… Boşalmak ise boş’tan… Bir nevi “sevişmeye” ihtiyaç gözü ile bakan insanlar sevmek duygusunun içini boşaltıyorlar ve maalesef bunu farkında bile değiller… Böyle olunca da, sevişirken kıymet bilmeyen ve kıymeti bilinmeyen insandan, ikram edilen çayın önemini fark etmesini beklemek elbette gereksiz…
Çay ve cinsellik sadece birer örnek yaşanan hayatlara… Biraz durup düşünmek için kendimize bir fırsat versek, biraz daha dingin bir zihin ile anlamaya çalışsak yaşadıklarımızı hayattan çok daha fazla haz alacağız… Yaşamın hızında bir mucize beklemeyi bırakıp, mucizenin aslında kendimiz olduğunu fark ettiğimiz de hayvanların, otların yaşadığı yaşamdan çok daha farklı olacak kendi yaşamımız ve aldığımız nefes… Duyduğumuz ses… Hissettiğimiz koku… Hatta içtiğimiz su…