ACIYI SEVMEK OLUR MU?
Ne gariptir
insan evladı…
Huzura değil
de derde programlamıştır kendini… Herkesin derdini çekmeye gönüllü olmuştur…
Annesinin, babasının, kardeşinin, eşinin, dostunun hatta tanımadığı insanların
bile sorunlarına talip olmuştur…
Ona huzur
vereni değil de, onu üzen sıkan ne varsa sevmiştir…
Ayağını acıtan
topuklu ayakkabısına, rahatsız etmesine rağmen bedenini sımsıkı saran
pantolonuna, bol gözyaşı içerikli; derdimize dert ekleyen akşam sekiz
dizilerinin başrol oyuncularına, eşinin aldatarak onu üzmesine, sevgilisinin
bitmek bilmeyen kaprislerine; aklımıza gelen gelmeyen tüm dertlere gönüllü
çilekeş olmuştur da; Allah’ın ders alsın diye verdiği dertler çok gelir ona…
İçini kasıp
kavuran, hayatını lime lime eden tüm dünyevi sıkıntılara eyvallahı vardır da,
kendi aldığı kararlar doğrultusunda başına gelen her sorun da “Allah’ım ben
bunu hak edecek ne yaptım?” diye sorar… Soruyu sorar da, cevabını aramaya aklı
ermez... Oysa kendi hayatımız ile ilgili aradığımız tüm cevaplar yine kendi
benliğimizdedir… Tek yapmamız gereken yaşadığımız olaylara bakış açımızı
değiştirmektir…
Zira tüm gün
tutulan oruçtan sonra iftar açmak gibidir acı… Dünyaya umut vadeden bir canı doğurmak
uğruna çekilen sancıdır acı… Ateş içinde alev alev yanarken iyileşmektir acı… Spor
yaptıktan sonra yepyeni kaslar uğruna çekilen ağrıdır acı…
Toplumun
bizlere dayattığı, hayata dair sözde gerçekleri öyle içten benimsemişiz ki… O
kadar düz bakmaya alışmışız ki, gerçeğe kör olmuşuz… Oysa acı yerine, acının
ardından gelecek mutluluğa odaklandığımızda çok daha kolay olacaktır derdimize
dermanı bulabilmek…
Bir
düşünsene… Bugüne kadar hangi derdin çözülmedi? Hangi çaresizliğine, çaresiz
kaldın? Hepsinin yolu teker teker açılmadı mı? Bir zamanlar, kendini kapana
sıkışmış gibi hissettiğin günler geçip gitmedi mi? Sabrın sonunda selamete
ulaşmadın mı?
Ödeme günü
yaklaştı diye uykularını kaçıran borcun ödenmedi mi? Ayrılık acısından ölüp
ölüp dirildiğin sevgilini unutmadın mı? Hatta belki adını bile hatırlamıyorsun
artık…
Çok aç olup,
cebinde paran olmadığı o gün, açlıktan ölmedin değil mi? Peki ya ölümden
döndüğün o kaza sonrası yeniden ayağa kalkmadın mı?
Fark et
artık! Bu ilk düşüşün değil… Hatta inan bana son da olmayacak… Sen, yaranın
içindeki Yaradan’ı göremediğin, korkuların ile yüzleşemediğin sürece hep
düşeceksin… Ta ki düştüğün toprağın ne kadar bereketli olduğunu fark edene
kadar…
Bugün bir
iyilik yap kendine… Bundan sonra düştüğüne değil, her düştüğünde bir avuç
toprak ile kalkmana odaklan… Avuçlarına dolan sabra, huzura, deneyimlerine
odaklan… Derdini çözmeye çalışırken, sana daha önce hiç kullanılmamış ve güzel
yollar açan yeni dostlarına odaklan…
Unutma kaos
güzeldir çünkü kaosa düştüysen kaybedecek hiçbir şeyin kalmamış demektir ve
artık kazanma zamanın gelmiştir…
Şimdi ağaç
olup meyvelerini toplama dönemin…